Andaç Üzel – Bir İstanbul ozanı ile tanıştığımda yıl 2018’di. Kendisi beni “Koşa koşa gelişim / Ellerini tutuşum / Gözlerine bakışım yalan / Geriye dönemem / Yerine koyamam / Gül yüzüne gülüşüm yalan” sözleriyle oturduğum koltuğa çivileyivermişti. Öyle ki, sanki 2022’nin sonunda ben hala aynı koltukta oturuyorum. Hala aynı şarkıların arasında geziyor, aynı hayal kırıklıklarının kırıntılarını süpürüyorum. Ari Barokas, bir insanın derdi olabilecek pek çok şeyi aynı albüme sığdırmayı başardığı ilk albümü ‘Lafıma Gücenme’ ile böylesine hızlı ve güçlü bir şekilde girmişti benim hayatıma. Hatta galiba öyle ki, albümü dinleyen herkes için aynı etkiye sahip olmuş. Ne zaman birine bu albümü sorsam, en az bir tane favori şarkısı oluyor. O favori şarkıyı övüyor da övüyor sonra.
Lafıma Gücenme’nin gücü, sınırsız bir samimiyet hissinden geliyordu. Ari Barokas, sevdiği kişiyle, kendisiyle aksi görüşte olan kişiyle, bir arkadaşıyla ya da “düşmanıyla” konuşurken hep aynı tavırdaydı: Sakin, net ve samimi. İçinde biriken her şeyi samimi bir hisle ortaya koyuyordu. Onu, bu şehrin ozanı yapan özelliği de bu aslında. Bana göre kendisi gerçek bir İstanbul ozanı. Bir İstanbullu kadar ne istediğini, ne söylediğini, ne hissettiğini biliyor. Ayakları yere sert basıyor ama kimseyi de incitmiyor. Zararsız, usul usul geçiveriyor insanın hayatından. Bu izlenimin yarattığı duygudaşlık eğer sizin hayatınızda da bir yerlere dokunuyorsa, kendisinin hayranı olup çıkıveriyorsunuz sonra. “Ne olur bir konser yapsa” diyorsunuz, “Ne olur bir albüm çıkarsa”. Bir albüm çıkarsa da şu kaybolmuşluk hissinden biraz sıyrılıp bize yakın şeyler hisseden ve düşünen bir kişinin sözlerine ve sesine kendimizi bıraksak…
Olana muhalif, bitene aşık
Ari Barokas, bir İstanbul ozanının olması gerektiği kadar muhalif. Ama onun muhalifliğinin X iktidarla, Y partiyle, Z liderle alakası yok. O, sokakta ve haberlerde gördüğü şeylerin “abukluğuna” muhalif. Hepimiz kadar onun da aklı almıyor yaşananları. Birden körüklenen, nereden çıktığını anlamanın artık iyice zorlaştığı o düşman kesilme halimizin ondaki karşılığı “Öldürecek gibisin / Allah rahmet eylesin / Kurşunu kendine sıkarsan” dizeleri örneğin. Bu alaycı, sükunetten taviz vermeyen, anlamlandırmaya çalışırken bitap düşüp gitarına sarılmış ozan,
Aşkları da öyle. Albümün aşka temas eden şarkılarında aşkın aldatıcılığı ve sancılı halleri bir araya geliyor. Bitip gidenin arkasından şöyle bir bakıyor, usulca derin nefes alıyor, nefesini bırakıyor ve gitarının üstünde elleri gezmeye başlıyor sanki. Hepimizin hissettiği o “yanılmışım” soslu hayal kırıklıkları, “İmkansız uğruna koştum yeter / Dünyanın halinden halim beter” dizeleriyle vücut buluyor. İnsanın kendisiyle ve egosuyla girdiği mücadele de “Yokmuş, yalanmış / Hiç elinde olmadan bırakmak” dizeleriyle bir melodinin içinde yüzüyor mesela.
Ari Barokas’ın ilk solo albümü Lafıma Gücenme, tüm bu duyguların arasında usul usul yürüdüğümüz bir gece yolculuğu gibiydi. Tüketemedik, doyamadık, daha fazlasını istedik hep birlikte. Şükür, 2022’nin sonlarında bizi yepyeni bir albümle karşıladı kendisi: Bu Toprak Senin.
Ne oldu, kendini mi unuttun?
Bebekken geçirdiğim göz ameliyatları nedeniyle karanlık bir odada bir yıldan uzun süre geçirmek durumunda kalmışım. Bu karanlık da beni başucumda duran radyoya alıştırmış. Ben hatırlamıyorum fakat söylenenlere göre iki şekilde ağlarmışım: Radyonun kapanması veya radyoda türkü çalması. Büyüdükçe bu geçti tabii, özellikle üniversite zamanlarımda barıştım türkülerle. Şimdi, Ari Barokas’ın yeni albümü ‘Bu Toprak Senin’, bana tüm bu süreç üzerine odaklanma ve geçmişe yeniden bakma fırsatı verdi.
Albüm, ilk solo albümü Lafıma Gücenme’nin getirdiği samimiyet hissini bir adım öteye taşıyor. Bu sefer Ari Barokas ile birlikte ülkenin müzik tarihi ve geleneklerinin izinde bir yolculuğa çıkıyoruz. Onun elinde gitar var. Yine yol üzerinde dertleşiyoruz. Birden çalmaya başlıyor, biz de “Aa, bu şarkıyı ne zamandır dinlemiyordum” diyoruz.
Başta öyle bir izlenim verse de, albümde yalnızca türküler yok. Hatta albümden bir hafta önce yayınlanan tekli “Felekten Saadet Çalınmaz” var mesela. Hasan Hasgüler’in Nihâvend eseri, Barokas’ın ellerinde enfes bir şekilde yorumlanmış. Orijinalinde de usûlden usûle geçilen bu şarkının Barokas yorumunda da aynı tavır izlenmiş. Gitar sanki bir sörf tahtasının üzerinde sizi bir o yana, bir bu yana taşıyıveriyor. Konserlerinde de seslendirdiği bu güzel şarkıyı, albümde görmek enfes bir mutluluktu benim için. Daha önce Zuhal Olcay’dan dinlediğimiz Tayfun Karatekin eseri “İki Çift Laf”, bir Özdemir Erdoğan eseri olan “Kadehler” ve Fikret Kızılok’un sesiyle bütünleşmiş “İki Parça Can”, albümün türkü formunda olmayan ama geçmişe ve bu toprağa bakmamızı sağlayan çalışmaları. Hepsi Ari Barokas’a çok yakışmış, hepsi kent ozanı kimliğini pekiştirmiş. Kent ozanının taşra seyahatlerinde köşeye not edip şehre dönünce bir türlü aklından çıkaramadığını hissettiğim türkü yorumları ise bambaşka olmuş. Albümün ruhunun tamamlanmasını onlar sağlamış. Özellikle “Gizli Gizli” ve “Yolcu” yorumları o kadar iyi ki, içinden çıkmak istemiyorsunuz. Albümün girişinde insanın başına gelecekleri tane tane anlatan “Seksen Yıllık Yolu Biraz Düşünek / Nasihat” ise albümün manifestosu olmuş. Hatta, sanki aslında bugüne kadar ve bundan sonra gelecek olan Ari Barokas albümlerini de kucaklayan bir manifesto sanki.
Türkiye’nin hikayelerini anlatan İstanbul ozanının aramıza dönüşünü keyifle, mutlulukla ve heyecanla izliyorum. Haydi artık, bu güzeller güzeli albüm bir konsere dönüşmeli. O konserde ben yine bağıra bağıra eşlik etmeliyim kendisine. Buna çok ihtiyacım var.