Pandeminin üzerinden belli bir süre geçti. Yarattığı yıkım şimdi daha açık bir şekilde görülebiliyor. Tiyatroya gönül veren biri olarak bu süreç hakkında neler söylemek istersiniz?
Pandemi süreci, insanın insanla temas ettiği, dokunduğu bir çok sektörü derinden etkiledi. Bazı sektörler varlıklarını sürdürmek için dönüşüm yaşadı, ekranlara hapsolmuş kitlelere dijital araçlarla ulaşıldı.
Tiyatro sanatı da dijital dünyada varlığını göstermeye çalıştı, doğasına, varoluşuna aykırı olan dijital dünyada ne yazık ki tiyatro sanatı, tiyatroyu tiyatro yapan bileşenlerin dışında başka bir formatla varlık göstermeye çalıştı. Yüksek bütçeli prodüksiyonlarla yapılan işler, izlenebilir oldu, , başka bir formatla tiyatro sanatı kendi varlığını sürdürmeye çalıştı.
Panedminin izleri azalırken, bu sezon perdeler açıldı , izleyiciler , tiyatro üreticileri hasretle birbirlerine kavuştular . Fakat, yaşadığımız deprem felaketi maalesef tekrar sektörü sekteye uğrattı. Şimdilerde salonlar genelde dolu fakat pandemi öncesi ivmenin henüz yakalanamadığını gişe rakamlarından görüyoruz.
Diliyorum, yeni sezonda hayatımız arzu ettiğimiz normale döner ve her alanda yaralarımızı sararız.
Projeye geçmek istiyorum. ‘Deli Kadın Hikâyeleri’nin gelişim süreci hakkında bilgi alabilir miyiz? Mine Söğüt’ün eseriyle karşılaşmanız nasıl oldu?
2018 yılında başladığımız “Kadın Dilinden Masallar” tek kişilik kadın oyunu yurtiçinde yurtdışında ilgiyle sahnelenmeye devam ediyor. Masalların yanı sıra yeni bir kadın oyunu yapma arzum hep vardı. Oyun arayışına girdim, yerli ve yabancı oyun taraması yaparken bir arkadaşım benim de severek okuduğum Mine Söğüt’ün hikayelerinden bahsetti. Aklıma koydu. Mine hanımla tanışmıyorduk, bağlantı kurdum, sıcacık bir buluşma oldu. Deli Kadın Hikayeleri’ne talip olduğumu ilettim. Yoluma devam etme cesareti verdi ve işe koyulduk.
Uzun yıllardır birlikte çalıştığım, Sadri Alışık Akademi’den hocam yazar ve yönetmen sevgili Gökhan Erarslan’la projeyi hayata nasıl geçiririz diye kafa yorduk. İzmir Güzel Sanatlar Akademisi yaratıcı yazarlık bölümü mezunu, sinema tiyatro alanında senaryoları olan Meryem Şahin’e Deli Kadın Hikayelerinden bir oyun yazmasını teklif ettik.Meryem Şahin oyunu kağıda dökmeye başladı.
Sevgili Meryem’le defalarca buluşup, yazma süreci ile sohbetler ettik, birbirimizi yakından tanıdık.
Projenin supervizörü olan Gökhan Eraslan’ın yönetmenliğinin yanı sıra yazarlık tecrübesi, Mine Söğüt’ün Deli Kadın Hikayeleri’nin edebi gücü ve Meryem Şahin’in usta kalemi ile zihinlere ve yüreğe iz bırakacak bir oyun çıktı. Artık oyunun hakkını verecek sürece başlamak kalmıştı.
Oyuna hazırlık süreci nasıl gerçekleşti?
Her alanda olduğu gibi, pandemi nedeniyle bekledik. Sonrasında ısınmamız, motive olmamız biraz zaman aldı.
Provalara 3 ay önce başladık.
Tiyatro sevdamı yeniden ateşleme kararımla birlikte, Sadri Alışık Akademi’de temel oyunculuk eğitimi, “Kumbaracı 50’de 2” sezon atölye çalışmalarıyla oyunculuk eğitim aldıysam da, bu oyun için Kumbaracı 50 oyuncu ve eğitmenlerinden sevgili arkadaşım Sinem Öcalır oyuncu yönetmeni olarak destek verdi.
Ayrıca hareket tasarımı alanında yönetmen ve eğitmen sevgili İlknur Güneş ile birlikte çalıştık.
“Müzik” tasarımında değerli müzik adamı Arın Alagün, “Dekor Kostüm” Dicle Yılmaz, Işık tasarımı Eylem Selin Güldiken, Koordinatör Kadir Toran ve Asistanlar Neslihan Çetinbaş, Oğuzhan Ozan Yıldırım ile Deli Kadın oyunu ekibimiz seyircilerle buluşmaya hazır. Gökhan Erarslan’ın süpervizörlüğünde kollektif bir süreç yürüttük, aklımızı, emeğimizi ortaklandırdık.
Umarım , seyirciler de destekleriyle yarattığımız dünyaya ortak olur, daha da güçleniriz.
24 Mayıs saat 20:30’da Şişli Tiyarosu’nda izleyicilerimizi heyecanla beklemeye hazırız.
Bu vesileyle, bu yolculukta, akıl danıştığım, elimi tutan herkese buradan teşekkürlerimi bir borç bilirim.
Bir sorum da içselleştirilmiş yalnızlığa dair. Oyundaki kahramanımızın böyle bir iç dünyası olduğunu görüyoruz. Bu artık çağın en büyük derdi… Oyununuzdaki yansıması nasıl?
Esasında, yalnızlık göreceli bir yaşama halidir. Nereden ve nasıl baktığınızla ilgili. İnandığım bir söz vardır.
“Seçilmiş bir yalnızlık, insanın sahip olabileceği en büyük lükstür.” der Bukowski. Oyundaki kadınımız da gerçek ve rüya arasında gidiş geliş yaşıyor, yalnızlığında hem kayboluyor, hem kendini buluyor. Kendini en iyi ifade edebileceğine inandığı, özgürleştiği, eğlendiği, iç katmanlarıyla buluştuğu Deli Kadın oyununa tutunarak özgürleşeceğine inanıyor.
Çağımızla ilişkilendirirsek, sizin de ifade ettiğiniz gibi, hepimiz kalabalıklar içinde yalnızız ve özgürleşeceğimiz alanların hayalini kuruyoruz.
Tek kişilik bir bir oyun. Ama sanırım bazı sürprizler, sürpriz isimler de olacakmış?
Tek kişilik bir oyun olduğu için, izleyiciyi aynı ilgi düzeyinde tutmak çok zor.
Gökhan Erarslan’ın oyunun temposu ve dramaturjik bağlamı için oyuna kattığı bazı sürpriz isimler var, evet.
Müsaadenizle söylememeyim, adı üstünde sürpriz, büyüsü kaçmasın.