Büşra Yazıyor – Zamanı ileri sarmak, geriye döndürmek, yeni aralıklar eklemek, tek bir anı sonsuz kılmak… Karşınızda… Alan Parsons! Ne mutlu ki bu defa Harbiye’nin taş duvarlarının arasında, yıldızlara bakarken zamanı birlikte bükeceğiz…
Bazı yetenekler sahnede parlar, bazıları gölgelerin içinden ruhunuza dokunur. Alan Parsons ikisini de yapabilen nadir insanlardan biri. O müzisyen şapkasının ardında, dokunuşlarıyla yeni boyutlar yaratabilen bir alkamist.
Pink Floyd’un The Dark Side of the Moon albümüne ruh katan gizli yetenek, The Beatles’ın Abbey Road ve Let It Be kayıtlarında iz bırakan deha…
Bugün dinlediğimiz birçok müziğin arkasında, farkında olmasak da onun dokunuşları var. Ama Alan Parsons sadece büyük albümlerin arkasındaki teknik dahi değil. O, kendi yolunu çizen, progressive rock’a sinematik bir boyut kazandıran, müziği bir zaman makinesine dönüştüren bir isim.
The Alan Parsons Project ise ruhunu progressive rock ve psychedelic tınılarıyla ördüğü kendine ait mistik bir dünya.
Bu dünya ne çok sert ne de fazla naif. Tam ortada, hem düşünmeye hem de hissetmeye imkan tanıyan bir dengede. Edgar Allan Poe’nun karanlık zihninden, George Orwell’in sorgulamalarına, yapay zekanın insana meydan okuyuşundan, özgürlük arayışına ve psişik dünyalara kadar uzanan uçsuz bucaksız kapılar aralıyor…
Ve bu defa, 11 Haziran’da Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’na uğruyor. İstanbul’un yaz rüzgarları eserken, Alan Parsons’un notaları geçmiş ve geleceği iç içe geçirerek zamanı aralayacak ve bizi kalbimizin dilediği o yere götürecek.
Orada görüşürüz.
Birbirimizi görünce tanırız zaten.