Aynı kumda farklı izler: Dune Part 2

Hikaye derinleşiyor, savaş başlıyor. Dune: Çöl Gezegeni üçlemesinin ikinci filminde Paul Atreides’in yolculuğu ilk filmde korktuğu üzere büyük hanedanlar arasında devasa bir kutsal savaşa doğru evriliyor.

– HADİ İYİSİNİZ SPOİLER YOK –

Cem Tümdağ –  “Seçilmiş Kişi” kimliğiyle ilk filmde tanışan Paul, bu filmde Fremen’lerin yaşam tarzlarını öğrenip benimseyerek babasının ölmeden önce kendisine vasiyet ettiği “çöl gücü”nü özümsemeye çalışıyor. Bu süreçte de etrafındaki binbir farklı amacı olan annesinden sevgilisine, düşmanından dostuna, İmparator’undan Bene Gesserit’ine; herkesin farklı satranç hamleleri içerisinde kendi yolunu en doğru bildiği şekilde çizmeye çalışıyor. 

Film çok iyi, çok yüksek tempolu (aynı kumda farklı izler derken bunu kastediyorum, özellikle ilk filme göre uçuyor tempo), müthiş sahne ve ses tasarımlı bir başyapıt. Tekrar tekrar izlendikçe inanç ve farklı antagonist’lerin çatışmalarının aşırıya kaçmadan, izleyiciyi rahatsız etmeden ne kadar doğru bir şekilde ele alındığı görülecektir. İlk filme göre daha aksiyon dolu bir film olduğu için daha çok beğenilecektir. Rebecca Ferguson muazzam oynuyor, bence bu filmin gizli taşıyanı o. Açıkçası üçüncü filmi sabırsızlıkla bekliyorum. Şu anki gidişatıyla 2020’li yılların en başarılı üçlemesini izliyoruz. Mart ayı gibi alışılagelmedik bir tarihte çıkmasına rağmen bu senenin en dominant filmlerinden biri olacaktır. 

Şimdi biraz detaylara dalacağım yüksek müsaadenizle, filme gidip gitmeme hakkında halen minik soru işaretleri bulunanları ikna olmaya aşağılara doğru bekliyorum. Ya bir de film o kadar iyi ki Anya Taylor-Joy sadece 10 saniye gözüküyor, o da yetiyor. Yani bunu izleyin daha üçüncü filmde o da gelecek, ohooo…

Denis Villeneuve neyi değiştirdi?

Bu iki aşamalı bir soru, yönetmen Denis Villeneuve şu anda gişe/aksiyon sinemasında çalışan en sanatsal yönü ağır basan yönetmenlerden biri. Sanatsal derken senaryo metnini en sade biçimde yorumlama, sanatı görsel ve ses tasarımına büyük ağırlık vererek süsleme, kurgu masasında başyapıtlar çıkarma. 

Sicario ve Arrival’ın başarıları onu Nolan/Mendes/Cuaron katmanına çıkardı. Blade Runner 2049 ile bilim kurgu alanındaki hakimiyetini perçinledi ve kariyerinin en cesur projesine bu aşamada yeşil ışık yakıldı. Dev bir oyuncu kadrosu ile Disney’in Star Wars’u satın aldıktan sonra birkaç kez yapmaya çalışıp da ucundan azıcık Mandalorian ile yapıp sonra orada da ipin ucunu kaçırdığı bir şeyi yaptı: Seyircisini aptal yerine koymadan bir evren yarattı. 

Exposition dediğimiz hikayenin izahati mevzusunda günümüz sinemasında ipin ucu kaçmış durumda. Son dönem Netflix ve Disney’in yapımlarındaki her şeyin her detayını hiçbir boşluk bırakmadan anlatma, seyircinin hayal gücüne hiçbir alan tanımayan ağızda korkunç tatlar bırakan çok kötü hikaye anlatıcılığı örneklerinden sonra Villeneuve sineması ışıl ışıl parlıyor. 

Bin tane farklı fraksiyonunun kendi ayrı çıkarları için çatıştığı bir evrende konuşmayı (olabildiğince) en aza indirgeyip bize müthiş bir görsellik sunan Denis hocamıza kaliteden ödün vermediği için teşekkürü bir borç bilirim. 

Küçük teknik detaylar…

Değinilmeden geçilmemesi gereken bir nokta Harkonnen’lerin gezegeni Giedi Prime’da açık hava sahnelerinin özel kızılötesi kameralarla çekilmesi. Mor ötesi ışığın çok keskin kırılmalarla lense yansıdığı bu monokrom sekanslar film içinde bambaşka bir atmosfer yaratıyor. İlk filmden sonra beni çölüme geri götür ve 3 saat daha yaşat diye temennide bulunsam bu kadar tatmin olmazdım diyebileceğim çöl sahneleri ise görsel açıdan müthiş bir zenginliğe ulaşmış. 

Her ne kadar izlediğim İstanbul’un Avrupa Yakası’ndaki BİR IMAX SİNEMASI’nda teknik bir sıkıntıdan ötürü ikinci yarının başlarını siyah yerine mor izlemek zorunda kaldıysak da biraz konsantrasyon kaybından sonra sinemacı ağbilerimiz hatayı giderdi ve filmin nefis görüntüleriyle yeniden baş başa kaldık. Bir IMAX biletinin 300 ₺ olduğu bir ortamda bari hatasız bir ürün izleyelim desek de yaşadığın ülkedeki her şeye duyarsız kalmada bir Türk gibi ol diye uydurduğum bir sözden hareketle hiçbir şey yapmadan hayatımıza devam ettik. 

Baş başa kaldığımız görüntü

Tabii ki mini soundtrack incelemesi

Son bir not da Hans Zimmer ağabeyimize… Beni açıkçası bu filmde sanırım tek hayal kırıklığına uğratan sanatçı o oldu. Yüksek bütçeli devam filmlerinde ikinci filmlerde özellikle ilk filmin temalarının yanına yan temalar eklenerek hikayenin işitsel yönünde bambaşka yerlere sürükleniriz. Örneğin John Williams’tan The Empire Strikes Back’te Asteroid Field, Yoda’s Theme; Howard Shore’un The Two Towers’taki ilk kez Riders of Rohan’da duyup daha sonra farklı şekillerde devam eden Rohan temaları gibi muazzam örnekler mevcut. Hocam, öğrenciniz Lorne Balfe bile Görevimiz Tehlike 6: Fallout’ta filmin tüm tonunu taşıyan We Are Never Free’yi yazdı. 

Soundtrack’i henüz yeteri kadar fazla dinleyemedim ama ilk filmden fazla olarak yazılan birkaç bol perküsyonlu Harkonnen temaları var. Bir de ilk film için yayınladığı Dune Sketchbook’ta var olan Song of the Sisters’ın belli bölümleri Bene Gesserit sahnelerinde kullanılmış sanıyorum, onun dışında hep ana tema tekrarı. Misal farklı kaderlerin birleştiği ve çarpıştığı final dövüş sahnesine bir Hans Zimmer’in Duel of the Fates’i gibi bir eser ne kadar yakışırdı. Tabii burada Denis Villeneuve’ün sahneler için arzuladığı ve kullandıklarını da kaale almak gerekiyor, belki Denis hocamız uygun görmemiştir, onu bilemeyiz. Ama ben yine de bu soundtrack’te bir imza eser görememekten ötürü hayal kırıklığına uğradım. 

Aksiyon sinemasında son durum…

Son 5 seneye baktığımızda, 2019’da Avengers Endgame’in Marvel evreni ve aksiyon sinemasının zirvesi dahil her şeyi bitirmesinin ardından Chris Nolan – Tom Cruise çekişmesi bu aşırı sevdiğimiz ve bilet almadan geçmediğimiz genre’da bayrağı devraldı. 

Hayranlarına aşk mektubu şeklinde çekilen Spiderman 3: No Way Home ile John Wick 3 ve 4 bu dönemde ön plana çıktı. Batman (2022), Ford v Ferrari ve 1917 de yine son 5 yılın en iyi aksiyon filmleri olarak öne çıkıyor. 

Dune’un 2021’de çıkan ilk filminin ardından sabırla kendi evrenini ilmek ilmek genişleten ikinci filmi kesinlikle bu listede kendine bir yer bulmalı. Özellikle de son dönemde Marvels, Rebel Moon, herhangi bir DC evreni filmi ve tabii ki kaçırılmaması gereken gerçek bir başyapıt olan Madame Web gibi filmlerin kendine yer bulduğu bir aksiyon film evreninde.