Cem Yılmaz sizi gülme krizine sokmak zorunda değil

“Ne anlatıyorsun? sorusunun cevabı; hayatımızdan mutluluğu alan şeyleri elemek üzerine bizim gösterimiz.”
Cem Yılmaz, 2021

Cem Tümdağ – Cem Yılmaz’ın Netflix’te yayınlanan son gösterisi Diamond Elite Platinum Plus, bende karışık etkiler uyandırdı. Şöyle yani karışık, bir stand-up’ı izlerken gülmekten çok içinde yaşadığımız toplumun ne kadar çok bizi yıldıran, yoran, bıktıran ama en merkezde hayat enerjimizi yok eden gerçekliği aklıma getirdi. Yani güldürürken düşündürmedi de güldürürken içimi kararttı. 

İlk önce malumu vurgulamak lazım. İzlediğimiz şey bir sanat eseri. Dolayısıyla onu beğenip beğenmemek tamamen seyirciye kalmış. Ancak bu reaksiyonun nasıl gösterildiği işin probleme dönüşen kısmı, Cem Yılmaz’ın dünyasında. Benim kuşağımın neredeyse tamamı bu ismin stand-up’ları ile stand-up kültürüyle tanıştı. Yapılan eleştirinin “amaaaan bu adam da bir şey yapmıyor ki yeaaaauuuu” kıvamında olması bu eleştiriyi yapan açısından küçük düşürücü. Cem Yılmaz da gösteride bi parça buna değiniyor. Bu başkasını küçültüp kendini yükseğe koyma çabası. Bunu da özellikle Türkiye’nin ‘elit’ kesimi üzerinden yapıyor. Oradan yapması da çok normal, çünkü her sanatçı yaşadığı çevreyle kavgalıdır bir şekilde, oranın noksanlıklarını görür, onlarla uğraşır. Ben de Etiler’de açılan nargile kafelerle kavgalıyım mesela. Önlerinden küfrede küfrede geçiyorum. Onların bunlardan pek haberi yok gerçi, neyse, artık var. 

Asıl konuşmak istedikleri başka

1 buçuk saatlik gösterinin ilk saati, bunların üzerine ayrılmış Cem Yılmaz’ın aile hatıraları dışında. Öte yandan kişisel fikrim Cem Yılmaz bunlardan pek konuşmak istemiyor her ne kadar gösterinin çoğunu buna ayırsa da. Asıl konuşmak istediği Türkiye’nin yöresel absürtlükleri. Gösterinin son yarım saatlik kısmı çok daha iyi akıyor. Elit düzeydeki gözlemciliğini türkülerde, fıkralardaki Türk kültürünün satır aralarında kalmış saçmalıklarına dikkat çekerek bunları oldukça eğlenceli bir formatta anlatıyor. Bunu yaparken aldığı keyif de ortada. 

Spor salonundaki yavşakları anlatırken yaşadığı cringe’lik seyircinin de midesini bulandırıyor kendisinin de. Kimse bunlardan aslında bahsetmek istemiyor. Ama bunlar gerçek. Gösterinin temposunu düşürse de ağzını yaya yaya konuşan insanlar çok büyük olasılıkla kendisinin günlük hayatında sık sık maruz kaldığı bir aşağılık kompleksi dışavurumu. 

Ben gösteriyi beğendim, muazzam mıydı belki hayır, ama kıyasladığımız gösteriler 2000’li yılların ortasındaki Cem Yılmaz stand-upları. Prime Cem Yılmaz dönemi yani, Türkiye’de halen ulaşılamamış bir seviyeden bahsediyoruz. 2003 Başbakan Recep Tayyip Erdoğanı ile 2021 Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanı’nı kıyaslamak gibi bir şey. Eskiden her şey ne kadar güzeldi, ühühühühühühü, neyse. (Gösteride gemicik şakası var, benim de şu kadarcık şaka yapmamdan bişey olmaz, rahat olun.) (Gözaltına alı.) 

Eskiye kıyasla farklı olan durum şu, artık sürekli komedi görüyoruz. Sosyal medyada her 30 saniyede 1 iyi bir şakaya denk gelebiliyoruz. Kendisi de bundan bahsediyor zaten. Öte yandan artık herkesin bir fikri var bunu da söyleyebiliyor, en yüksek perdeden. Sokak röportajları bunun en net örneği değil mi zaten, yani aşırı doz olabiliyor bazen ekonominin ne kadar iyi olduğunu ifade etmeye çalışan Türk insanının fikirleri. 

Ya bir şeylerden zevk almayı öğreneceksiniz ya da…

En başta alıntıladığım söz üzerine bir düşünceyle bitirmek istiyorum. Cem Yılmaz, 2010 yılında Soru Cevap gösterisini yayınladı. Farklı üniversitelerde neredeyse aynı soruları soran gençleri gördüğümüz stand-up türünde yapılmış çok farklı bir gösteriydi. İlk izlediğimde oldukça düşündürmüştü, neden aynı soruları soruyoruz diye. Ünlüye bakışımız, merak ettiklerimiz, düşündüklerimiz neden bu kadar paralel? Elbette pek çok farklı nedeni olabilir. Ama ben suçluyu içinde bulunduğumuz kültür olarak bu seferliğine yazmak istiyorum. 

“Elalem duysa ne der” diyen, “ay canım Roma Türk dolu” diyen, “bu spor salonunda çok rahat edersiniz” diyen insanlarımızı yaratan kültür. Göz göre göre ekonomik krize yol açan kararları alırken tereddüt etmeyen, dayak yiyen kadını aileye yuvaya zarar gelmesin diye evine döndüren, bir tarafı “baba bi büyük deviririm ben tek başıma diyen” diğer tarafı “haram” diyen o mutsuzluk kültürü. (Bir gecede tek başına 70 cl yüksek alkollü içki tüketmek mutluluk değildir arkadaşlar.) Artık tüm dünyanın yiyip ne içip ne sıçtığını görebildiğimiz Youtube, TikTok, Instagram dünyasında Türk milletinin daimi olarak bireye ıstırap çektiren kültürünün barınma şansı yok. Ya bir şeylerden zevk almayı öğreneceksiniz ya bu diyardan gideceksiniz. Ne yazık ki bu savaşı bu ülkeden keyif alamayanlar kaybediyor ve teşekkür ederiz, biz geleceğimizi daha huzurlu topraklarda arayacağız diyenler gidiyor. 

Mutsuzluk yaratan bu coğrafyanın depresyonu içinde Muhabbirdeki ilk yazımı böyle bitiriyorum. Mutlu olmayı bilenlere bi kadeh viski. Şerefe.

Cem Yılmaz’ın Diamond Elite Platinum Plus gösterisini Netflix üzerinden seyredebilirsiniz.