Elif Çohaz: Cazın sunduğu özgürlüğü hep yanımda taşıyorum

17. Nardis Caz Vokal Yarışması ve IKSV Genç Caz+’da ismini geniş kitlelere duyuran Elif Çohaz, söz ve müziği kendisine ait yeni teklisi ‘Yelkenler’i yayınladı. İçsel huzurun izini süren bu yeni şarkısının yanı sıra sanatçıyla müzikal yolculuğunu da konuştuk.

Elif Çohaz bugün yayınladığı ‘Yelkenler’ şarkısını “yalın ama derin bir hissiyat yaratmak istiyorum” sözleriyle anlatıyor. Şarkının söz ve müziği kendisine ait. Nardis ve İKSV Genç Caz’daki performanslarıyla dikkat çeken Çohaz, müzik yolculuğunun bu yeni evresinde içsel huzurun izini sürdüğünü de sözlerine ekliyor. Popun melodik yapısı ile cazın enstrümantasyonu ve tınılarını bir araya getiren müzisyenle yeni şarkısı ve sanat yolculuğunu konuştuk.

‘Caz belirleyici oldu’

Müziğe çok küçük yaşlarda başladığınız biliniyor. Orgdan piyanoya, flütten caz vokaline uzanan bu yolculukta sizi en çok etkileyen dönüm noktası ne oldu?

Müziğe çok küçük yaşlarda başladım ama bu yolculukta en belirleyici dönüm noktası caz müziğine ilgi duymam ve Elif Çağlar Muslu’yla çalışma fırsatı yakalamam oldu. Caz, hem teknik anlamda hem de ifade biçimi olarak bana çok güçlü bir temel kazandırdı. O dönemden beri, kendimi ifade ederken cazın sunduğu özgürlüğü hep yanımda taşıyorum.

-Hukuk eğitiminiz devam ederken bir yandan da caz solistliğine kariyerinizde de adınızı duyurmaya başladınız. Bu kırılma anı sizin için nasıl bir içsel dönüşüm barındırıyor?

Aslında adımı duyurmaya başlamam hukuk eğitimimi tamamladıktan, hatta avukatlık yapmaya başladıktan sonra gerçekleşti. Rasyonel bir tercihle duygusal bir çağrı arasında dengede kalmaya çalıştığım bir süreçti, hala öyle. Bu iki uç arasında gidip gelirken, kendime daha çok yaklaştım. Zamanla fark ettim ki ben bu iki farklı alanı aynı anda yürüttüğümde “ben” oluyorum. Müzik ve hukuk birbiriyle çelişmek yerine beni tamamlayan iki farklı yön.

“Yelkenler içimdeki dalgalanmaların bir yansıması”

-Sözü yeni şarkınıza getirmek istiyorum. Yelkenler’de söz ve müziği siz üstleniyorsunuz. Bu şarkının arkasındaki duygusal hikâyeyi anlatırken “kırılma anı”ndan ve “içsel dönüşüm”den bahsediyorsunuz. Şarkıyla kendi iç dünyanız arasında bir izdüşüm var mı?

Kesinlikle var. ‘Yelkenler’ sade gibi görünse de aslında kendi içimdeki dalgalanmaların bir yansıması. Mücadele, sorumluluk, yorgunluk ve dinginlik arayışı; sonunda farkındalıkla kendimi ve yürümeyen şeyleri serbest bırakmak… Hepsi iç içe geçmiş duygular ve bu şarkının satır aralarında bir şekilde yerini buldu.

-‘Yelkenler’in sade prodüksiyonu, yalın vokal yorumu ve yumuşak ritmi dikkat çekiyor. Minimalist yaklaşım sizin müzik anlayışınızda nasıl bir yere sahip?

Yalın ama derin bir hissiyat yaratmak istiyorum. Kalabalık yapılarla değil, küçük detaylarla duygu aktarımı yapmak bana daha samimi geliyor. Minimal prodüksiyon bu yüzden bilinçli bir tercih.

Yelkenler’in anlatısında bir kadın karakterin ilişkide verdiği emeği ve kırılma anlarını anlatıyorsunuz. Müzikte anlatı gücünü özellikle kadın bakış açısından kurmak sizin için ne ifade ediyor?

Bugüne kadar yayınladığım şarkılarda hep kendi hikâyemi anlattım. Bu yüzden bakış açım ister istemez “kadın bakış açısı” gibi algılanabilir ama bu böyle olmak zorunda da değil aslında. Doğamız farklı olsa da bazı erkeklerin de sözlerimle bağ kurabildiğini görüyorum ve bu beni çok heyecanlandırıyor. Yaşadığım, gözlemlediğim ve hissettiğim şeyleri en doğal haliyle, kendi penceremden anlatmak bana hem tatmin veriyor hem de benzer deneyimleri yaşayanlarla ortak bir zemin yaratıyor.

Yelkenler, yazın hafifliğini ve duygusal derinliği bir arada sunuyor. Dinleyicinizin bu şarkıdan nasıl bir hisle ayrılmasını isterdiniz?

Dingin ama iz bırakan bir hisle ayrılmalarını isterim. Bir sahil kasabasında gün batımını izlerken içinizde hafif bir hüzün ve umut karışır ya, işte o his.

“Yarışma hem heyecan hem de stres yaratıyor”

Bahçeşehir Caz Akademisi’nden mezun olduktan sonra Nardis Caz Vokal Yarışması ve İKSV Genç Caz+ gibi önemli platformlarda sahne aldınız. Bu deneyimler müzikal vizyonunuzu nasıl şekillendirdi?

Evet, bu platformlar birer yarışma formatındaydı ve yarışma kelimesi bile bende her zaman hem heyecan hem de stres yaratıyor. Ama bu deneyimler sayesinde sahnede heyecanımı nasıl yöneteceğimi öğrendim, gelişime açık yönlerimi daha net görebildim ve yeni dinleyici kitlelerine ulaştım. Kendi sesimi ve tarzımı bulma sürecimi de hızlandırdığını düşünüyorum. O sahnelerde attığım her adım, bugün daha özgün bir ifade dili kurmama vesile oldu.

Alternatif pop çatısı altında üretiyorsunuz ama caz geçmişiniz de çok belirgin. Bu iki dünyanın iç içe geçtiği bir ifade dili yaratmak mı istiyorsunuz, yoksa sınırları esnetmek mi?

Aslında tam olarak bu iki dünyanın arasında bir yerdeyim. Popun melodik yapısı ile cazın enstrümantasyonu ve tınılarını bir araya getirmeye çalışıyorum. Vokalde de cazın serbestliğinden faydalanmak beni özgürleştiriyor. Net bir kalıba girmek istemiyorum, bu yüzden kendi alanımı ve anlatım dilimi kurmaya çalışıyorum.

Şarkılarınızda hem söz hem müzik size ait. Yazarken önce hikâyeyi mi, melodiyi mi buluyorsunuz? Yaratım sürecinizin dinamikleri nelerdir?

Çoğu zaman piyano başında başlıyorum. Bazen melodiler önce geliyor, bazen bir cümle ya da duygu çıkış noktası oluyor. Sabit bir formülüm yok ama en sihirli anlar, hikâye ve melodi aynı anda gelince yaşanıyor.

Bağımsız bir müzisyen olarak üretmek ve dinleyiciyle doğrudan bağ kurmak, bu çağda çok kıymetli bir duruş. Bu bağımsızlık size nasıl bir özgürlük ya da zorluk getiriyor?

Bağımsız olmak bana büyük bir özgürlük sağlıyor çünkü her şeyi kendi iç filtremden geçirerek yapabiliyorum. Ama bu özgürlük, aynı zamanda büyük bir sorumluluk da getiriyor. Üretimden tanıtıma kadar her şeyle ilgilenmek gerekiyor. Ama bu sayede bir hikaye yazıyorum, kendi hikayemi kendim anlatabiliyorum, bu da çok değerli.