“Kadınlar mitolojide de kendilerini doğru ifade edememiş durumdalar”

Uluslararası Mitoloji Film Festivali, bu kez “Mitoloji ve Kadın” teması etrafında şekilleniyor. Editörümüz İhsan Dindar, Gülşah Elikbank’la festival hakkında konuştu.

İhsan Dindar – “Kadim anlatılar sinema ve dijital oyunlarla yeniden hayat buluyor” sözüyle bu sene üçüncüsüyle yola çıkıyorsunuz? Mitoloji sinemanın ilk yıllarından beri ana ilham kaynaklarından biri olmuştu. Ancak şu döneme kadar böylesi bir festival çatısında toplanmamıştı. Bu noktada, yola çıkarken motivasyonunuz neydi?

Eski bir turizmci ve 15 yıllık bir edebiyatçı olarak, hikayenin gücüne çok inanıyorum. Sizin de belirttiğiniz gibi aslında mitoloji sinemada ve sanatın birçok alanındaki ana malzemelerden biri. Fakat öyle olduğu pek konuşulmuyor ya da bunun neden bu kadar önemli olduğu tartışılmıyordu. Ben romanlarımda zaten bu konuları yazıyordum ama kültürel mirasın kıymetini gösterecek, herkesin sahip çıkmasını sağlayacak ortak bir payda arıyordum bir yandan. Edebiyat her zaman daha sınırlı sayıda insana ulaşır, böyle de olması doğası gereğidir lakin sinema görselliğin gücüyle etki alanını çok geniş tutabilir. Bu fikirler kafamda dolaşırken, antik kentlerin de mekan olarak kullanılabildiği, modern dünya ile antik zamanın birleştiği eğlenceli bir festival düşüncesi zihnimde netleşti ve üç yıl önce yola çıkmış olduk. Bu yolculuğa çıkarken çok değerli akademisyenlerden oluşan bir danışma kurulu oluşturduk. Başarımız biraz da oradan geliyor sanırım.

“Hikayeleri daha görünür olsun”

Bu yılki tema kadın. Mitolojinin de ana konularından biri. Mitlerdeki farklı anlatılarda farklı şekilde karşımıza çıkıyor. Siz festivalde bu temayı nasıl bir çerçeve dahilinde belirlediniz?

Aslında toplumun birçok alanında olduğu gibi kadınlar mitolojide de kendilerini doğru ifade edememiş durumdalar. Onların hikayelerini de hep erkek egemen bir bakış anlatmış sanki. Biz bunu biraz değiştirmek istedik. Hikayeleri daha görünür olsun, daha doğru, daha kendi pencerelerinden anlatılsın istedik. Bir de biliyorsunuz, bizim mitolojimiz aslında kadına çok değer verir. Diğer mitolojilerden farklarından biri de budur. Bunu da konuşalım, istedik biraz. Neydik, ne olduk gibi…

Festival antik bir coğrafyadan İstanbul’a uzanıyor. Aydın, Manisa, İstanbul ve en nihayetinde Troya. Farklı coğrafyalarda ilgi nasıl?

İzmir’den çıkarak ülkeye yayılan ve uluslararası boyuta ulaşan pek festival yok. Tabii metropollerde bu işleri yapmak daha kolay gibi çünkü hem seyirci sayısı daha yüksek, hem biraz daha garanti gibi. Ben çocuk romanlarımla çok fazla farklı şehir ve bölge geziyorum. Orada fark ettiğim şey, o şehirlerin, bölgelerin böyle etkinliklere çok hasret olduklarıydı. Geçen sene Manisa etkinliğimiz çok güzel geçti ve bu sene orada etkinliğimizi Atatürk Kent Parkı gibi oldukça büyük bir yere aldık mesela. Aydın’da Tralles antik kentinin ilk büyük festivalini yapmış olacağız. Bunlar bölge insanlarının sahip çıkmasıyla mümkün ve o misafirperver kültür oralarda hala sürüyor. Bu sene farklı şehirler için ayrıca heyecanlıyız bu nedenle. Çanakkale’de de Troya Antik Kent kadar bizi heyecanlandıran Tevfikiye Köyü’ne misafir olacak olmak…

“Yeni neslin dili teknoloji”

Bu yılki festivalde dijital oyun dünyasına da bir adım atıyorsunuz. Anadolu’nun kadim tarihine referans veren bu birliktelik hakkında bilgi alabilir miyiz?

Yeni neslin dilinin teknoloji olduğunu artık kabul etmemiz gerekiyor. Bir de sinemaya, dizilere uyarlanmış çok başarılı işlere bakınca arkasından bir bilgisayar oyunu çıkıveriyor. Benim çok sevdiğim Tom Raider mesela böyle… Ama bize ait bir hikaye yok oralarda maalesef. Tabii biz teknolojinin daha çok tüketen tarafında gibiyiz ama bu da değişmek üzere. Üreten de olmadan dünyada söz sahibi olmak çok zor. Lugal Games ile tam da bu noktada buluştuk. Dünyaya sunacağımız, sahiden kaliteli ama hikayesi bize ait bir iş çıksın ortaya istiyoruz. Anadolu Medeniyetleri Mitolojisi ile tasarlanmış bir oyun alacak bu sebeple ödülü. Tabii sadece bir para ödülü çok da anlamlı değil bu hayal için. Ona ek olarak, uluslararası yatırımcı bulma, şirketleşme ve oyunu daha iyi getirme konularında da destek olacağız kazanana. 21 Eylül Atlas Sinemasında göreceğiz nasıl bir oyun kazandı yarışmayı.

Sinemaseverlere festival sürecinde mutlaka izlemesini tavsiye edeceğiniz filmleri sormak istiyorum.

Benim için ayırmak çok zor ama iki yerli yapım var. Onları öne çıkarmayı çok önemsiyorum. Biri senaryosunu Rıdvan Gölcük’ün yazdığı HisTroy, Troya’nın eğlenceli güncel hikayesi. 23 Eylül’de İzmir’de İtalyan Kültür Merkezinde izleyebilirler o filmi, bir de 25 Eylül’de Aydın Nevzat Biçer Konferans Salonunda. Diğer film ise, Balina’nın Bilgisi. Onun da 28 Eylül’de İstanbul Beyoğlu Sinemasında film ekibinin katılımıyla hem söyleşisi hem de özel gösterimi olacak. Bu tarz yapımların artması için onların görünür olması, desteklenmesi önemli.

Türkiye’de en önemli sorunlardan biri pek çok dış etkenden ötürü sürdürülebilirlik. Bu bağlamda festivalin geleceği hakkında nasıl bir vizyon çiziyorsunuz?

Kültür Politikaları konusunda uluslararası bir eğitime katıldığımda, orada gördüğüm en büyük fark da buydu; projeler bağımsız ve sürdürülebilirdi. Ben de biraz onları örnek aldım aslında, o yüzden biz bir belediyeye ait festival değiliz. Çünkü Türkiye’de Başkan değişince hem kadro hem kültür politikası değişiyor. Mümkün olduğunca festivale özel sektör desteği bulmaya çalışıyoruz o yüzden. 2026 için çok güzel işbirliklerimiz olacak. Bu yıl biraz onların da hazırlığı oldu. Sürdürülebilir olmak yurtdışı bağlantıları için de çok önemli çünkü yabancı bir ülke ile işbirliği yapacağınızda bir yıl sonraki festival tarihini konuşabiliyorsunuz, bu yılı değil. Onlar bizim gibi son anda yapmıyorlar işlerini ve bu oturmuş bir iş yapma şekli olduğu için de projeleri daha net ilerliyor. Biz o modeli benimseyerek bu yılı hazırlarken gelecek yılı da planladık. Her yerde altını çizdiğim şeyi de tekrarlamak istiyorum. Turizm firmaları turizm gelirlerinin düşüşünden yakınırken, ülkeye entelektüel turist çekecek bizimki gibi festivalleri görmezden geliyorlar. Bu uzun vadede onları daha da çıkılmaz bir sokağa sokar yalnızca. Kültür sanatı gider kalemi değil, uzun vadeli gelir planlarının bir parçası olarak görmeleri gerekiyor.