Koftiden Sohbetler #7

Koftiden Sohbetler’e biraz ara verdik ama bitirmedik. Yeni yazımız sizlerle.

Selçuk BulutKoftiden Sohbetler için konu bulmak biraz zor olabilir. Aslında zor olan konu bulmak değil, bulduğum konuyu unutmamak. Gün içerisinde çok fazla fikir, konu, iş, oluş, hareket (Türkçe dersine döndü bir an) aklıma geliyor. Aklımın içinde “Bunu Koftiden Sohbetler’e yazmalıyım” deyip, not alamadan konuyu unuttuğum için yazılar da haliyle uzun aralıklarla geliyor. Neyse yazıya dönecek olursak, okul tuvaletlerine değinmek istiyorum. Göç olgusunun kendisini hissettirdiği 50’li yıllardan sonra 90’lı yıllar şehirleşmenin tam olarak yüzünü gösterdiği zamanlar oldu. Bu döneme “Gel gel panayır var gel” dönemleri diyebiliriz. Artık elimizde kocaman bir megakent olan İstanbul vardı. Haliyle okullara da yansıdı bu kalabalık. 1. sınıfta itibaren pek çok çocuk 40 50 kişilik sınıflarda okumaya başladı. Küçük öğrenci grupları için inşa edilen okullar zaman içerisinde bu kalabalığı kaldırmamaya başladı. Herkesin çocuğunun da bir olmaması hasebiyle çok kısa sürede bu binalar yıpranmaya başladı. Bu yıpranmanın kendini hissettirdiği ilk yerse hiç kuşkusuz okul tuvaletleri oldu. Eski yıllarda alafranga tuvaletin çok yaygın olmaması okullarda alaturka ismi verdiğimiz, arzın merkezine doğru devam eden hissi veren kocaman delikli bir mermer bulunurdu. Birçok çocuğun korkulu rüya görmesine sebep veren bu tuvaletler en ufak bir şeyde tıkanırdır. Genellikle gri renkte olan kapıları deseniz zaten kapanmaz, çocuklara kabus yaşatırdı. 90’lar çocukluk yaşayan çocukların günümüzde ‘başka yerde büyük hacetini yapamama’ obsesyonu işte bu dönemlerde ortaya çıkmıştır. Nasıl ortaya çıkmasın ki… Garibim tertemiz bir zihinle tuvalete giden çocuk karşısında kocaman bir kaka ile karşı karşı kalıyor, hem midesi bulanıyor hem haceti iste istemez kaçıyordu. Hatırladığım kadarıyla arkadaşlarım bu duruma ‘Pastavilla’ ismi vermişlerdi, hatta markanın reklamı olan ‘O lalala Pastavilla’ şarkısını söyleyerek dalga geçiyorlardı. Neyse ki günümüzde bu sorunlar minimuma indi de yaşanan bu obsesyonlar azaldı.

Okul yıllarının getirdiği bu ağır yük kendisini haliyle ilerleyen yıllarda, dediğim gibi obsesyon olarak hissettirdi. Bunun yanı sıra ağızda hafif acı bir tat bıraktı. Aynı şehirlerarası otobüslerde verilen sular gibi. O suların ağızda bıraktığı acı tat hayatın acılığını ikiye katlayacak derecedeydi. Plastik bardakların yaygın olmadığı dönemlerde poşet içerisine koyulur sonra da biz gariban susuzlara verilirdi. Mide bulantısı olmayan kişiye bile mide bulantısı yaşatırdı. Susuzluğu gidermenin ağır ve acı bedelini mide bulantısıyla ödüyorduk. Ağır bedel ödeten bu durum yolculuktan sonra da kendini hissettiriyordu. Ağızdaki o garip, demiroksit tadı çay, kahve ile giderilmeye çalışılıyordu. Kaybolup gitti mi yoksa hala yaşlı amcaların karınlarına kadar çektiği pantolonlar gibi varlığını sürdürüyor mu?

Yaş ilerledikçe pantolonların yukarı çıkma oranı artıyor. Dikkat ederseniz erkek bireylerin yaşları ilerledikçe kemer bölümü de daha üst yüzeye çıkıyor. Önce göbek deliğine çıkan kumaş pantolonlar zaman içerisinde daha da ileri gidiyor, meme başının 4 parmak altına kadar çekiliyor. Bunun sebebi nedir? Bilen var mıdır? Ben bilmiyorum, garip bir şekilde dikkatimi çekiyor ve cevabını arıyorum. Pantolonlar yaşlılıkla birlikte kendisini uzatıyor mu? Aklımda deli sorular.

Son.