Matthias Osterwold ile ‘Yeni ve En Yeni Müzik Festivali’ üzerine

Arter’in çağdaş müzik odaklı etkinlik serisi Yeni ve En Yeni Müzik Festivali, altıncı edisyonuyla 14-16 Mart arasında gerçekleşecek. Festivalin Sanat Yönetmeni Matthias Osterwold ile çağdaş müziği, müzelerin müzik ile olan ilişkisini ve etkinliği konuştuk.

Fotoğraf: KaiBienert

Andaç Üzel: Genel bir soruyla başlayalım. Günümüzde Avrupa sahnesinde çağdaş müziğin karşılaştığı ne tür zorluklar var?

Matthias Osterwold: Aslında bu, tek cümleyle cevaplanamayacak kadar geniş ve karmaşık bir soru. Öncelikle, hem yeni müzik hem de tüm sanat ve kültür üretimi için geçerli olan kısa bir politik yanıt vereyim: Ülkelerimizin neredeyse tamamında, şu anda otoriter ve özgürlük karşıtı siyasi güçler yükselişte. Demokrasi tehdit altında ve dolayısıyla sanat ve bilimin özgürlüğü, finansmanı ve toplumsal desteği de kısıtlanmaya çalışılıyor. Bu tehlike öncelikle politik yollarla, ama aynı zamanda sanatsal araçlarla da bertaraf edilmelidir. İç müzikal tartışmaya gelirsek, burada da en azından örtük bir şekilde estetik özerklik ile müziğin çevre ve iklim, çeşitlilik ve kimlik politikaları, göç, sömürgesizleşme ve kültürlerarası etkileşim gibi müzik dışı, sosyo-politik konulara referans vermesi veya bu konular için araçsallaştırılması arasında bir tartışma söz konusu. Bir de metodolojik, yani altyapısal boyutu var: Yeni dijital teknolojilerle, yapay zeka ile, genel anlamda teknik yeniliklerle nasıl başa çıkıyoruz? Bu gelişmeleri nasıl yaratıcı bir şekilde kullanabilir ve erişilebilir hale getirebiliriz?

A.Ü.: Benim bakış açıma göre müzeler sadece sanat eserlerini sergileyen yerler değil, aynı zamanda insanların bir araya geldiği mekanlar. Bu bağlamda, müzik de müzeler için faydalı bir başka araç olabilir. Siz müzik ile müzeler arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız? Sizce müze yöneticileri bu konuda daha fazla gelişim gösterebilir mi?

M. O.: Ben her zaman çağdaş sanat müzelerinin yalnızca güzel sanatlarla sınırlı kalmaması gerektiğine inandım. Bu mekanlar, müzik, ses sanatı ve performans sanatı gibi diğer sanat dallarıyla karşılaşmaların yaşandığı alanlar haline gelmelidir. Bunu söylememi doğrulayan en büyük sebep, sanatçıların uzun süredir yalnızca resim ve heykelle, yani nesne sanatlarıyla kendilerini sınırlamayı bırakmaları. Artık intermedya yerleştirmeler, ses, müzik, performans, dans, tiyatro, medya, film, fotoğraf, metin ve edebiyat gibi birçok alanı çalışmalarına entegre ediyorlar. Müzeler de bu akımlara hem küratöryel anlayışlarında hem de altyapı ve mimari özelliklerinde uygun şekilde yanıt vermelidir. 2019 sonbaharında açılan Arter Müzesi, bu anlamda örnek teşkil ediyor. Hem küratöryel vizyonu müzik ve ses sanatının yeni, açık formlarına yüksek bir yakınlık gösteriyor hem de akustik ve intermedya sanat formlarına yönelik teknik açıdan iyi donanımlı iki mekana sahip: Sevgi Gönül Oditoryumu ve çok işlevli Karbon alanı.

A.Ü.: Çağdaş müziği farklı sahnelere taşıma konusunda geniş bir deneyime sahipsiniz. Bir küratör ve sanat direktörü olarak bu alandaki ilk çalışmanız ne zamandı? Her şey nasıl başladı ve şu an nasıl ilerliyor?

M. O.: Her şey 1983 yılında Berlin Kreuzberg’de bir sanatçı loftunda yaşayıp çalışırken başladı. Birkaç müzik tutkunu olarak, deneysel müzik ve müzik performansı için bağımsız bir dernek olan Freunde Guter Musik Berlin’i (Berlin İyi Müzik Dostları) kurduk. Kuruluşu kutlamak için Mayıs 1983’te Berlin’deki efsanevi “Loft” mekanında New York Explosion Festivali’ni düzenledik. Festivalde, o dönemde Berlin’de pek tanınmayan New York downtown avangard müzik sahnesinin önemli isimleri yer aldı: John Zorn, Arto Lindsay, Glenn Branca, Elliott Sharp ve daha birçok büyük müzisyen. Sonrasında, Kreuzberg’deki arka bahçe loftumuzun dördüncü katında “Pazar Öğleden Sonra Müzikleri” adıyla konserler düzenlemeye başladık. Bunlar bütçesiz ve tamamen özgür tarzda organizasyonlardı. Daha sonra, adım adım, genellikle meslektaşlarımla birlikte, daha büyük festivallerin küratörlüğünü yaptım. Kariyerimdeki en önemli projelerden bazıları, 2001-2014 yılları arasında Berliner Festspiele bünyesinde MaerzMusik festivalini kurup yönetmek ve Berlin’de 1996, 2006 ve 2021 yıllarında düzenlenen büyük uluslararası ses sanatı festivali sonambiente oldu. Ayrıca Hong Kong ve Pekin’de ve Avusturya’nın Tirol bölgesinde, 2012-2018 yılları arasında yönettiğim Klangspuren Schwaz festivali gibi uluslararası küratörlük projelerinde yer aldım.

A.Ü.: İstanbul’un en önemli çağdaş sanat müzelerinden biri olan Arter, çağdaş müziği yeniden İstanbul’a getiriyor ve siz bu etkinliğin sanat direktörüsünüz. Yeni ve En Yeni Müzik Festivali’ni nasıl tanımlarsınız?

M. O.: Arter’in emekli kurucu direktörü Melih Fereli, müzik konusunda oldukça bilgili ve yeni müzik ile ses sanatına büyük bir tutkuyla bağlı biri. O, müzenin yeni yapısında bu sanatsal alana önemli bir yer açtı. 2019 yılında benimle iletişime geçerek, uluslararası perspektifleri ve Türk müzisyen ile bestecilerin çeşitliliğini ve meydan okuyucu eserlerini bir araya getiren bir yeni müzik festivali için bir konsept geliştirmemi istedi. New & Newest Music Festival’in ismi, 1962 yılında Wiesbaden Müzesi’nde düzenlenen efsanevi “Fluxus: Internationale Festspiele Neuester Musik”e yapılan esprili bir göndermedir.

A.Ü.: Bu yılki festivalin teması nedir? Siz ve ekibiniz bu yılın programını nasıl hazırladınız?

M. Ö.: Bu yılın edisyonunda sabit bir tema yok. Ancak, avangard müziğin iki büyük ustasını, özel olarak tasarlanmış yenilikçi teknolojilerle çalışan genç ve radikal sanatçılarla bir araya getiriyoruz. Ortak payda, tüm bu sanatçıların kendilerine özgü, kişisel ses dünyalarını yaratmak için kendi yöntemlerini geliştirmiş olmaları. Bu festivalde sıradan ya da geleneksel hiçbir şey duyulmayacak.

A.Ü.: Festival kapsamında birçok müzisyen ve proje İstanbul’a gelecek. Bu yıl kimleri dinleyeceğiz?

M. O.: Avangard müziğin iki büyük ustası öne çıkıyor: 86 yaşındaki Alvin Curran, canlı elektronik müzik kolajının öncülerinden biri. Um Kulthum, Müzeyyen Senar, Billie Holiday gibi büyük kadın şarkıcıların seslerini ustaca manipüle ediyor. 78 yaşındaki Charlemagne Palestine ise minimal müziğin dadaist şamanı; büyük bir kuyruklu piyanoda kullandığı kendine özgü “strumming” tekniğiyle ışıldayan bir ses fırtınası yaratıyor. Genç sanatçılar arasında Audrey Chen ve Hugo Esquinca, fiziksel ve metaforik olarak ışık tüpleri ve hoparlörlerden oluşan yüksek bir kule inşa ediyor. Jessica Ekomane, şaşırtıcı ses kombinasyonlarıyla dolu, ritmik açıdan son derece karmaşık bir dört kanallı mekansal müzik sunuyor. Viola Yip ise kendisine ses üreten yeşil, şeffaf bir geri besleme elbisesi tasarladı.

A.Ü.: Sizce izleyicilerin kaçırmaması gereken özel bir performans var mı?

M. O.: Şubat ayının sonunda yaşanan kötü hava koşulları nedeniyle New & Newest Music Festival son anda ertelenmek zorunda kaldı ve 14-16 Mart 2025 tarihine kaydırıldı. Program biraz kısaltıldı ancak hala yoğun, güçlü ve çeşitli bir sanatçı kadrosu var. Açık kulaklarla ve gözlerle festivalin tamamını deneyimlemeyi, hiçbir şeyi kaçırmamayı öneririm.