Andaç Üzel – İzin verirseniz genel bir soruyla başlamak istiyorum. Müziğinizi dinlerken sanki birinin renkli anılarını takip ediyormuşum gibi hissediyorum. Bazıları hüzünlü, bazıları olumlu, bazıları güçlü ama hepsi içerikleri nedeniyle renkli. Tüm şarkılar, enstrüman çeşitliliği bulunan ve iyi tasarlanmış birer müzikal ürün. Her şey nasıl başladı? Bu parçaları nasıl yazıyorsunuz ve şarkılarınıza bu çeşitliliği nasıl dahil ediyorsunuz?
Şarkılar bana her zaman sürpriz olacak şekilde ortaya çıkıyor. Bazen aklıma bir cümle geliyor, bazen bir ritim, bir melodi. Şarkı parçadan bir bütüne dönüşüyor.
Bazen hızlı bazen yavaş… Enstrümantasyon için de aynı şey geçerli, bir şarkı uygun enstrümanları çağırıyor gibi görünecektir. Adeta bir düzenlemeyi giyinmek gibi.
Dışarı çıktığınızda hissettiğiniz gibi. Her zaman iyi ya da gerçekten doğru görünmeyebiliyor giyindikleriniz. Ama size neyin yakıştığını bilmek zorundasınız.
Şarkılarınızın çoğunun farklı bir tınısı var. Birçoğu dinleyiciye sanki parçalar dünyanın farklı ülkelerinden geliyormuş gibi hissettiriyor. Bunun için Dunya ve ‘Beggar and the Thief’ gibi örnekleri verebilirim. Müziğinizin köklerini nasıl oluşturuyorsunuz, nereden geliyorlar?
Müzik bir bakıma bir seyahat biçimi, bir sınırın bir tarafından diğerine uçmayı seviyorum. Birden fazla kültüre ait tamamlayıcı müzikal renkleri keşfetmeyi seviyorum.
Ben de 3 dil konuşarak büyüdüm, büyükannem ve büyükbabam 3 farklı kültürden geliyorlardı ve İngilizceyi aksanlı konuşuyorlardı, göçebeliğim köklerimde var. Bunu da müziğimde ifade etmek istiyorum.
Günlük hayatınızda ne dinlemekten hoşlanırsınız? Hangi şarkılar ve türler size ilham veriyor?
Dünyanın dört bir yanından pek çok geleneksel müzik, gezegenimizdeki türlerin çeşitliliği gibi küreselleşme nedeniyle yavaş yavaş yok olsa da geleneksel müzik mirası olağanüstü. Akdeniz’in her yerinden müziği seviyorum, Türk müziğini de çok dinliyorum, Erkan Oğur’u seviyorum, yakın zamanda Can Kazaz adında bir Türk müzisyenle işbirliği yaptım
Müzik yolculuğunuz nasıl başladı? Müzisyen olmak istediğinize ne zaman karar verdiniz?
Önce ressamdım, sanat okuluna gittim. 13 yaşında şarkı yazmaya başladım, yani 40 yıldır müzik yapıyorum.
Bir şekilde kayıt yapmaya başladım, “profesyonel” bir müzisyen olmadan da kendim için müzik yapmaya devam edebilirdim ama müziğimi farklı ülkelere taşıyabildiğim için çok mutluyum ve bu beni çok duygulandırıyor. Bunu bir ayrıcalık olarak görüyorum.
21. yüzyılda müzisyen olmak, benim bakış açıma göre kariyerinizde ve sektörünüzde çok fazla değişiklik yaşamak gibi. Yani, streaming servisler var ve fiziksel müzik dinleme formlarını ortadan kaldırdı, pandemi müzisyenlerin konser vermesini engelliyordu, sosyal medya müzisyenler tarafından dikkate alınması gereken başka bir konu ve daha fazlası… Bu kadar karmaşayla nasıl başa çıkıyorsunuz? Değişimlerin ortasında bir müzisyen olmak hakkında ne hissediyorsunuz?
Bu dünyada hiçbir şey sabit değil, her zaman hareket var. Önemli olan kişinin sanatına sadık kalarak uyum sağlaması. Müziğin ve şiirin ruhuna her zaman ve her şeyden önce sadık kalmak sanatsal bir yemin gibi.
Gerisi kendiliğinden hallolur, bu ikinci planda.
Yakın zamanda yeni neler duyacağız sizden? Bahsetmek istediğiniz yeni bir kayıt projesi var mı?
Büyük bir dostum ve Malili müzisyen Ballake Sissoko ile üzerinde çalıştığım bir ikili projem var.
Ve son olarak, duygu ve düşüncelerinizi duymak istiyorum. Bu konser Türkiye’deki depremler nedeniyle Şubat’tan Nisan’a ertelenmişti. Nasıl hissediyorsunuz?
Bu trajediye tanıklık etmek çok üzücüydü. Ben de İtalyan’ım ve İtalya’da doğanın bu şekilde ortaya çıkan vahşetine ne yazık ki aşinayız. Cesur Türk ve Suriye halkına hayatlarını ve depremin yerle bir ettiği kasaba ve şehirlerini yeniden inşa etmek ve ilerlemek için cesaret ve güç diliyorum.
Röportaj için çok teşekkürler
Ben teşekkür ederim