Napolyon: Biraz savaş, biraz sevişme, bolca miras yeme

24 Kasım’da vizyona giren, Ridley Scott’ın ‘Napolyon’ filminin kritiğini yazarımız Cem Tümdağ yaptı. Napolyon filmini, yönetmeni, başrolü beğendi mi? Yoksa Napolyon çok mu kötü olmuş? Hepsi Cem Tümdağ’ın yazısında…

Cem Tümdağ – Bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim ancak şu an sinemalarda gösterimdeki Atatürk (part 1), Ridley Scott’ın ‘Napolyon’undan kat be kat iyi bir film. Uzun uzadıya Napolyon filminin ne kadar kötü olduğu yazılabilir, o kadar kötü çünkü. Setlerine ve kostümlerine aşık olmuş bir yönetmenin hikaye, ton ve temayı bu kadar arka plana atmasının bir bahanesi olmamalı. Bu yönetmen ve bu senaristin altında çalışan binlerce emektara selamlarımı iletiyorum, onların sahneleri canlandırmadaki devasa emekleri heba edilmiş. İsmi marka haline gelmiş bir insanın bu kadar vasat bir işe imza atıp bunu da bir başyapıtmış gibi pazarlamasının bir tür ego körleşmesinden fazla bir şey olmasını bekliyordum. Değilmiş. 

Joaquin Phoenix, ‘kendi’ olmuş

Film Marie Antoinette’in kafasının kesilmesi ve bunu sessizce izleyen Napolyon’un bakışlarıyla başlıyor. Açılış metninde bize hırslı olduğu belirtilen bu askerin hırsına dair hiçbir şeyi filmde görmüyoruz, çünkü Joaquin Phoenix hırslı bir Napolyon değil de artık standart hale getirdiği sosyopatımsı bir Joaquin Phoenix’i oynuyor. Film boyunca sarayda Josephine’i kovalayan bir Napolyon ile bir askeri deha olduğunun görülmesini istediğimiz Napolyon’un ihtişamlı savaş sahnelerine yön vermesini görüyoruz. Filmin sonunda yazan metinde de, Napolyon’un savaşlarda ne kadar insanı ölüme götürdüğü yazılıyor, son sözünün de ülkesi ile birlikte Josephine olduğunu öğreniyoruz. 

Napolyon son sözünde anacak kadar çok seviyor Fransa’yı ancak filmde Napolyon’un vatan sevgisine dair hiçbir girdi yok, üzerindeki üniforma ve savaş kazanma hırsı haricinde. Savaş kazanma hırsını kendisini annesine ve karısına kanıtlama hevesi olarak aktaran bir kurgu mevcut. Karısına çok aşık, aldatılmayı bile affediyor ancak krallığını sürdürme hevesi yüzünden istemeyerek ondan boşanmasının yarattığı yıkım fazlasıyla işleniyor. Bunların dışında Fransa’ya ne kattığı, Fransa’nın onu Moskova kapılarına kadar neden takip ettiğini sadece savaş başarıları üzerinden görüyoruz. 

Aksiyon sahneleri etkileyici ama…

Napolyon hikayesini izleme sebebimiz film özelinde baktığında Toulon’u İngilizlerden geri alması, Josephine aşkı, Austerlitz savaşı galibiyeti, Moskova seferi, Waterloo savaşı yenilgisi. Filmin kurgusu bizi sarayda karısını hamile bırakmaya çalışan komik bir sekanstan birkaç dakika içinde Austerlitz’de insanların kanlar fışkırarak öldükleri feci dramatik bir savaş sekansına sürüklüyor, böyle bir ton geçişi epeydir görülmedi. Filmin sinema versiyonunun ikinci yarısı daha iyi gibi duruyor, onun nedenini de savaş sahnelerinin saray sahnelerine göre daha fazla olması diye tahmin ediyorum. Adam, etkileyici savaş/aksiyon sahneleri çekmeyi gerçekten biliyor. Ama aynı adam, filminde Napolyon’a Mısır piramitlerine top atışı yaptırıyor, of be kardeşim. 

Ridley Scott’ın mirası

Ridley Scott, hala Gladyatör’ün mirasını yiyor. Çok kötü bir senaryoyu, vasat bir yönetmenlik performansı ve tekdüze oyunculuklarla tamamlayıp bunu büyük bir mevzu gibi pazarlamaları, hatta üstüne de bunun daha 4 saat 10 dakikalık Director’s Cut’ı gelecek demeleri fecaat.

Alien, Blade Runner ve Gladyatör bir kenara bırakıldığında bu kadar üst düzeyde görülen bir yönetmenin çok daha fazla başyapıtı olması gerekiyor. Scorsese, Spielberg seviyesinde kabul edilen bir sanatçının 2000 sonrası çektiği hiçbir epik filmin başarılı olmaması bence artık Scott’ı elit kategorisinde kabul etmememiz gerektiğini belki de gösteriyor. Kingdom of Heaven, Robin Hood, Exodus, The Last Duel ve son olarak Napolyon etkileyici savaş sahnelerine sahip vasat hatta bazı açılardan kötü filmler. Mel Gibson Braveheart’ı çekmemiş olsa acaba Gladyatör’ü ve onun açtığı yoldan gelen bu diğer filmleri görür müydük acaba diye düşünmeden edemiyorum. 

Oppenheimer ve Killers of the Flower Moon gibi derinlikli usta eserlerini gördüğümüz bir senede onlarla aynı kategoride olmaya çalışan bir film Napolyon; ancak yönetmenin vizyonu aslında filmi Görevimiz Tehlike 7: Ölümcül Hesaplaşma Birinci Bölüm seviyesine koyuyor, ki hatta onun bile altında kalıyor, bence. 

Tehlikenin farkında mısınız bilmiyorum ama bu yönetmen ve senarist Gladyatör 2 çekiyor, Kasım 2024’te vizyonda. Eyvahlar olsun…