Zülfü Livaneli – Erdal Öz / Sazın Teli Koptu
Biri dünyaca ünlü bir müzisyen, diğeri Türkiye’nin en büyük yayıncılarından biri haline gelmiş, kalemi keskin iki yazar ve aralarındaki bir ömürlük dostluk… Sazın Teli Koptu, Zülfü Livaneli’yle Erdal Öz’ün 1970’lerin Ankara’sında başlayıp on yıllara yayılan dostluklarının hikâyesini anlatıyor. Mektuplara, söyleşilere, anılara ve tanıklıklara dayanan kitap, iki usta sanatçıyla Türkiye ve Avrupa’nın yakın tarihinde yolculuğa çıkmak isteyen okurları bekliyor. Kitap, Türkiye’nin 1970’lerde yaşanan gerilimlerini, 1980’lerin baskılarını anlatmakla kalmıyor, bir Avrupa panoraması da sunuyor. Sazın Teli Koptu, aslında karanlık dönemlerde iki dostun birbirine nasıl umut aşıladığının, dayanışma ruhunun da en iyi örneklerinden.
Tomris Uyar / Dizboyu Papatyalar / İpek ve Bakır / Otuzların Kadını
Türk edebiyatının usta kalemlerinden Tomris Uyar, 23 yıl gibi uzun bir aradan sonra öyküleri, denemeleri ve günlükleriyle yeniden Can Yayınları’nda! Bugüne kadar 60’ı aşkın çevirisi kitaplaştırılan yazar ve çevirmen Uyar’ın bu ay, küçük burjuva kökenli insanların yaşama biçimlerine yoğunlaştığı ilk kitabı İpek ve Bakır, karakterlerinin alt sınıf olmasıyla diğer eserlerinden ayrılan Dizboyu Papatyalar ve annesinin yağlıboya portresi üzerinden 1930’ların “diğer” kadınlarının hikâyelerini ele aldığı Otuzların Kadını kitapları Can etiketiyle okurlarla buluşacak.
Hikmet Hükümenoğlu / Kar Kuyusu
2000’lerin başındaki, ıssız, gizem dolu Beyoğlu sokaklarında bir tura ne dersiniz? Kitaplarıyla 2017 Attila İlhan Roman ve 2023 Yunus Nadi Roman ödüllerine layık görülen Hikmet Hükümenoğlu’nun ilk kez 2005 yılında basılan kitabı Kar Kuyusu, okuru soğuk, tekinsiz, karanlık atmosferine çekerken Beyoğlu’nun ıssız dönemlerinde sürükleyici bir yolculuğa çıkarıyor. Bu sefer Can Yayınları etiketiyle okurla buluşan kitap, gerilim türünün başarılı örneklerinden biri.
Mevsim Yenice / Fil Gözü
Çağdaş edebiyatımızın en özgün yazarlarından Mevsim Yenice, sekiz öyküden oluşan yeni kitabı Fil Gözü’nde boşluk teması üzerinden günümüze ve günümüz insanına dair etkileyici hikâyeler anlatıyor. Yenice, Fil Gözü’nde bu kez spot ışığını karanlığa tutuyor… Boşlukta sürüklenen, boşlukla yaşamayı öğrenen ya da hayatındaki boşlukları doldurmaya çalışan insanların hikâyelerini ince üslubuyla kaleme alırken, okura kendi boşlukları üzerine düşünme şansı veriyor.
Anthony Veasna So / Gece Yarısı Partileri (çev. Zeynep Baransel)
Kendi de Kamboçya göçmeni olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde doğan Anthony Veasna So, Gece Yarısı Partileri’nde ABD’de yaşayan “ötekiler”in hayatına odaklanıyor. Göçmenlerin ve LGBT’lerin hayatlarını aktaran yazar, aynı zamanda kendi varoluşunu sorguluyor. Dokuz usta işi öyküden oluşan kitap, Yeni Dünya’nın alışılagelmiş “Amerikan Rüyası” olmaktan çıkmış gerçeklerine ayna tutuyor. Kitap, 28 yaşında aramızdan ayrılan yazarın anlatacak ne çok hikâyesi olduğunu düşündürtüyor.
Anja Kampmann / Sular Yükselirken (çev. Regaip Minareci)
Alman şair ve yazar Anja Kampmann’ın kaleme aldığı Sular Yükselirken, okuru açık deniz platformlarında gaddarca çalıştırılan petrol işçilerinin dünyasından alıp, amaçsızmış gibi görünen bir yolculukta geçmişinin, kimliğinin ve evinin peşine düşen bir adamın arayışıyla buluşturuyor. Varoluşsal yalnızlık üzerine son derece etkileyici bir roman olan Sular Yükselirken, bizleri dipsiz bir kuyudan çıkmanın mümkün olup olmadığı sorusuyla baş başa bırakıyor.
Stefan Zweig / Ay Işığı Sokağı (çev. İlknur Özdemir)
Stefan Zweig’ın “Madalya”, “Bezginlik”, “Ay Işığı Sokağı” ve “Leporella” öykülerinin yer aldığı Ay Işığı Sokağı kitabı, okuru karakterlerin ruh çalkantılarına ortak ediyor. Zweig, “Ay Işığı Sokağı” öyküsünde Almanya’ya gitmek üzere kalkacak gece trenini kaçırdığı için tanımadığı bir yerde, hiç hesaba katmadığı bir gün geçiren adamı kaleme alıyor. “Leporella” ise, evlilik dışı birliktelik sonucu dünyaya gelmiş, yabani bir hizmetçinin hikâyesini anlatıyor. Kitaplarında daha çok saplantılı yaşamların umarsız sonlarını anlatan yazar, bu kitabıyla da okurlara etkileyici bir okuma deneyimi sunuyor.
Kenzaburo Oe / Suda Ölüm (çev. Ali Volkan Erdemir)
Çağdaş Japon edebiyatının önde gelen isimlerinden, 1994 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alan Kenzaburo Oe’nin kitabı Suda Ölüm, Can Yayınları etiketiyle raflarda yerini alacak. Miras ve ölümlülüğün çalkantılı derinliklerine dalan kitap, bir yandan ulusal ve kişisel travmaları yeniden gün yüzüne çıkarırken bir yandan da hikâye anlatımına dair politik, toplumsal ve ailevi çatlakları onarma yollarının mükemmel bir keşfi olma özelliğinde. Hem keyifle okunan hem de üzerine uzun uzun düşündürten bir eser.
Osamu Dazai / İnsanlığımı Yitirirken (çev. Didem İpekoğlu)
Japonya’da tüm zamanların en çok satan ikinci romanı olan İnsanlığımı Yitirirken’de, 39 yaşında yaşamına son veren Japon yazar Osamu Dazai, intihar, sosyal yabancılaşma, ötekilik, depresyon ve bağımlılık gibi kendisinin de hayatında tekrar eden sorunları ele alıyor. İnsanlığımı Yitirirken, bireyin topluma yabancılaşmasını tüm gücüyle ortaya koyan bir başyapıt.
John Barth / Khimaira (çev. Aslı Biçen)
Postmodern ve üstkurmaca eserleriyle tanınan Amerikan edebiyatının en yaratıcı yazarlarından John Barth, Khimaira’da mitolojideki en bilinen mitlerden üçünü farklı bakış açılarıyla ve son derece yaratıcı bir şekilde yeniden kaleme alıyor. “Dünyazade”, “Perseusname” ve “Bellerophonname” isimli üç hikâyeden oluşan, 1973 yılında Amerikan Ulusal Kitap Ödülü alan Khimaira, Can Yayınları etiketiyle okurla buluşuyor.
Halide Edip Adıvar / Raik’in Annesi
Cumhuriyet Dönemi’nin önemli kalemlerinden, kadın hareketinin öncü isimlerinden Halide Edip Adıvar’ın Raik’in Annesi romanı, yazarın önemli eserlerinden biri. Yanlış Batılılaşma, eğitimin Türk toplumundaki durumu ve kadın sorunsalı gibi konulara odaklanan kitabın anlatıcısı bir erkek olsa da bu eser, kadın ve kadınları kuşatan dönemin koşulları üzerine iyi bir başucu kitabı. Kaleme aldığı her metinle yeniden tartışılan, kadın hareketinin öncü isimlerinden Halide Edib Adıvar’ın ilk dönem eserlerinin en önemlilerinden Raik’in Annesi, yazarın ölümünün 60. yılında, Can Yayınları etiketiyle yeniden okurların karşısında olacak.
Bu ay klasiklerde
Stendhal / Mina de Vanghel (çev. Yunus Çetin)
19. yüzyılın en büyük romancılarından Stendhal’ın okul yıllarında tanıştığı birinden esinlenerek yazdığı Mina de Vanghel, büyük ruhların vücut bulduğu, hayatın gerçekleriyle yetinemeyecek kadar ateşli bir kadın karakterin hikâyesini anlatıyor. Aşkın güzellikleri, umutları ve yanılsamaları üzerine keskin, derin bir anlatı sunan kitap, ilgi çekici konusu ve akıcı anlatımıyla Stendhal’ın keyifle okunan eserlerinden biri.
Mary Shelley / Mathilda (çev. Özlem Alkan K)
Modern bilimkurgunun ilk eseri sayılan Frankenstein kitabıyla tanınan İngiliz edebiyatının önemli kalemlerinden Mary Shelley’nin ölümünden çok sonra yayımlanan kitabı Mathilda, on altı yaşındaki bir genç kızın kafasını allak bullak eden duygularla verdiği mücadeleyi tekinsiz bir kasvetle aktarıyor. Yazarın, 1819-1820 yıllarında, bir yaşındaki kızını ve üç yaşındaki oğlunu kaybettikten sonra, acılarını az da olsa hafifletmek için yazdığı bu kısa ancak oldukça çarpıcı roman, annesini doğduğu sırada kaybeden, babasınınsa terk ettiği, soğuk mizaçlı halasıyla büyümüş Mathilda’nın kısa ve trajik yaşamını anlatıyor.
E.T.A. Hoffmann / Matmazel De Scudéry (çev. Anıl Alacaoğlu)
Gotik edebiyatın usta kalemi, Alman besteci ve yazar E.T.A. Hoffmann’ın ilk kez 1820’de yayımlanan eseri Matmazel de Scudéry, Fransa’nın en uzun süre hüküm süren kralı XIV. Louis döneminde geçen gizemli cinayetleri konu alıyor. Hoffmann’ı tüm dünyada tanınır kılan ve ilk Alman polisiyesi olarak bilinen bu kısa roman, gizemli hikâyesi, heyecan verici olay örgüsü, dönemin Paris’ini anlatan harika insan ve mekân betimlemeleriyle bir solukta okunacak türden.