Futbolun ordinasyüsü Lefter Küçükandonyadis

Lefter Küçükandonyadis futbolun ‘ordinaryüs’ lakaplı futbolcusuydu. Lefter’in kelimelere sığmayan hayatını Esra Ermiş yazdı.

Tek başına bir takımdı; hem çalışkan hem mütevazı. Lefter Küçükandonyadis.

Eski gazetelerin üzerine bez sararak yaptığı topla, ayakkabıları eskimesin diye çıplak ayakla oynuyordu bu oyunu. Bilirdi ayakkabıları eskir ise babasından yiyeceği dayağı…  Onun için iyi olmuştu çıplak ayakla top oynamak, bu sayede her iki ayağını kusursuzca kullanmayı öğrenmişti bunca kusurlu hayatın yanında.

Her Şey Yeni Başlıyor

Lefter, 22 Aralık 1925 tarihinde Büyükada’da sekiz çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Büyükada’da balıkçılıkla uğraşan, ekmeğini balıkçılıktan çıkaran bir ailenin evladı olarak, geçinmenin ne kadar zor olduğunu iliklerine kadar yaşamıştı. Yaramaz bir çocuk olan Lefter, dersleriyle ilgilenmek yerine top peşinde koşmayı tercih ederdi. Bu sebeple ayağına ayakkabı dayanmazdı. Anlattığına göre bu sebeple babasından çok dayak yemişti. Her seferinde ayakkabı alamayan babası, Lefter top oynamayı bıraksın diye türlü yollara başvurmuştu. Futbol aşkından vazgeçmeyen Lefter, çözümü çıplak ayakla top oynamakta bulmuştu. Belki de ayaklarındaki bu çeviklik, çıplak ayakla oynadığı maçlardan geliyordu.

Ailesi onun futbol oynamasını desteklemese de o dönemle Ada’da yaşayan bir ağabey, onu destekliyor ve onu futbol oynaması için yüreklendiriyordu. O kişi Türk futbolunda “Baba” lakabıyla anılan “Gündüz Kılıç”tı.

Gündüz Kılıç, Lefter’in bu yeteneğini görüyor ve gelişimi için ona destekte bulunuyordu. Adalar arası maçlarda ona eşlik etmesi için Lefter’in üzerinde duruyordu. Belki de bu sayede Türkiye önemli bir futbol insanına kavuşuyordu.

İstanbullu Rumlar Pera, Ermeniler Taksim takımında futbol oynarlardı. Lefter’in ağabeyi Panani Pera’nın kaptanı idi. Lefter henüz 14 yaşındayken Taksim Kulübü onun yaşını büyüterek takıma aldı. Oynadığı bu maçta dört gol attı fakat o gece korkusundan evine gidemedi… Başarısı adalardan taştı fakat ailesi yine de istemedi top peşinde koşmasını.

Diyarbakır’da futbolcu bir asker

Taksim Spor Kulübü’nde 2 yıl top koşturan Lefter, futbol peşinde koşmaya devam ederken, hayat ağlarını örmeye devam ediyordu. O sıralarda dünyanın nur topu gibi bir savaşı vardı: II. Dünya Savaşı.

Bu dönemde askerlik yaşı da gelmişti Lefter’in. Savaştan ya da düşmandan korktuğu için değil, kendi emekleriyle geldiği bu futbol rüyasının, askerlik döneminde unutulup boşa gitmesinden oldukça korkuyordu.

1943 senesinde askerlik görevini yapmak için Diyarbakır’ın yolunu tuttu. Burada dört yıl askerlik yapan Lefter, futboldan yine kopmamış; fırsat buldukça arkadaşlarıyla top oynamaya devam etmişti. Asker arkadaşlarıyla bir futbol takımı kurup, diğer birliklere karşı ezeli üstünlük sağlamıştı.  Bir gün Diyarbakır Karması ve Mersin Karması ile maç oynamaya gitmişti Lefter. Tanınmasın diye her yerini kapatacak giysiler giydirmişlerdi Lefter’e. Yelek, kasket, potur… Buraya kadar her şey normal devam ederken, 25 metreden attığı gol ile kimliği ortaya çıkmıştı. Sonrasında Diyarbakır Karması hükmen yenik sayılmıştı.

Uzun süren askerlik serüveninden sonra Fenerbahçe yetkilileri onu Ada’dan getirip Fenerbahçe ile idmana çıkardılar. Antrenman sırasında gözlerine inanamayan yetkililer henüz antrenman bitmeden lisans için işlemlere başladılar. Çıktığı ilk antrenman bitiminde kaçarcasına uzaklaşmıştı Lefter. Ertesi gün yöneticilerin neden gittiğine dair soru sormaları üzerine şu cevabı vermişti genç oyuncu: “Yıllarca hayalini kurduğum büyüklerimle yan yana antrenman yaptım. Çok heyecanlandım. Sonra da onlarla aynı yerde soyunmaktan utandım.” Bu yaşananlardan üç gün sonra Fenerbahçe formasıyla ilk maçına çıkan Lefter 300 lira ile anlaşma sağlamıştı.

Lefter henüz 17 yaşındayken gayrimüslimlere karşı Varlık Vergisi yasası çıkarıldı. Vergiyi ödeyemeyenler toplama kamplarına gönderilirken Lefter’in babası yoksul olduğu için sürgüne gitmekten kurtuldu fakat bütün akrabaları Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı.

Gerek özel yaşımı gerekse futbol hayatı, herkese ders verecek nitelikteydi bu efsane ismin. Futbol hayatını anlatmak yetmez. İzlemek, yaşamak ve öğrenmek. Öyle ki yabancılarla maç oynayacak olan ezeli rakibi Galatasaray için “Bana salahiyet (görev) verilsin, Almanlara karşı Galatasaray’ı çıkarırım.” demişti.

Başka bir röportajında ise Baba Gündüz dediği Gündüz ağabeyi için methiyeler dizmişti. Gündüz Kılıç sayesinde buralarda olduğunu dile getiren Lefter, “Benim futbola başladığım zaman Gündüz ağabey Galatasaray’da olsaydı, belki de ben bugün Galatarasaylı Lefter olurdum” diyordu. Beşiktaş’a gitmek istemediğini anlatırken “Baba Hakkı’nın yanında oynamaktan korktum” diyordu. Fenerbahçe ise kendisi için en özel olandı. Formayı sırtında değil, başında taşıdığını dile getirmekten gurur duyduğunu anlatırdı.

Gün geldi Lefter büyüdü. 50 defa Milli Takım formasını giymişti. 12 defa kaptanlık bandını takmış, 32 mükemmel gole imza atmıştı. 50. Milli maçından sonra “Altın Madalya” almıştı Lefter tüm bu yaptıklarına karşılık. O an heyecanına engel olmamıştı ve dilinden şu cümleler dökülmeye başlamıştı:

“Bu madalyada etrafımı çeviren her yaşta insanın yüzünü görür gibiyim. Kulaklarımı sağır edercesine yapılan tezahüratları işitir gibiyim. İşte… Bir ömrün bütün acı tatlı hatıraları bu küçük madalyada. Futbolu bırakmaya karar verdiğim şu anlarda beni senelerce el üstünde tutan sporseverlere minnet borcum o kadar büyük ki, elime tutuşturulan bu madalyayı binlerce parçaya bölüp, onlara dağıtmak ve ‘işte bu hepimizin hakkı, hep beraber çalıştık ve başarıya ulaştık’ demeyi çok isterdim. Onları hiçbir zaman unutmayacağım!” 

 Yapılan ilk jübile

Kendisi için “yaşlandı, artık oynamasın” diyenler çıktı. Her şeye rağmen oynamaya devam ediyordu. Artık oynadığı son sezondu bu. Yapılan kötü eleştirilere saha içinde oynadığı oyunla cevap verse de bu sözlere çok kırılıyordu. Fenerbahçe tribünlerinden Manol o maçta ilk defa “Ordinaryüs” diye bağırmıştı Lefter’e. O maçtan sonra bu kelime Leftersiz anılmamaya başladı. Galatasaray’ın efsane kalecisi ve kadim dostu Turgay Şeren; “Lefter karşıma geldiğinde titrerdim, bütün takım arkadaşlarım onu engellemek için tekmeler savursa da o ne yapar eder yine karşıma dikilirdi!” derdi.

Artık futbolu tamamen bırakacak olan Lefter, Altın Madalya’dan sonra bir ilki daha yaşatacaktı Türkiye’ye. Türkiye’de ilk defa bir futbolcuya jübile yapılacaktı. 3 Haziran 1964 günü Beşiktaş ile oynayan Fenerbahçe 1-1 berabere kalsa dahi bu maç sadece Lefter’e adanmıştı. O gün Lefter ile birlikte tüm taraftarlar da ağlamıştı.

Lefter, Fenerbahçe’de 605 maç oynamış, 407 gol atmıştı. Ayrıca İstanbul Karması maçlarında 7 kere forma şansı bulmuş, 4 gol kaydetmişti. Milli takım kadrosunda ise 60 maçta 54 gol atmayı başarmıştı.

Futbolu bıraktıktan sonra Güney Afrika ve Yunanistan’da antrenörlük yaptı. Türk futbol tarihine “Ordinaryüs” adıyla geçen Lefter, Türkiye’de kısa bir süre antrenörlük yaparken, 45 yaşında olmasına rağmen bazı maçlarda yine bu futbol oynamaya devam etti.

6-7 Eylül…

Türk futboluna adını altın harflerle kazıyan Lefter, doğup büyüdüğü Büyükada’daki evinde saldırıya uğradı. Kalabalık bir topluluk Lefteri’in evinin önüne kadar gelip onları taşlamaya başlamıştı. Lefter, kızlarını ve eşini saklayarak kapısını kapattı. Evini taşlayan kişiler “vurun şu gavura” diye bağırıp saldırılarına devam ettiler. O dönemi anlatmaktan çekinen Lefter, bir kısım Fenerbahçeli taraftarın kapısının önüne gelip onları korumaya çalıştığını da söylüyor bir röportajında. Saldırganların kimliğini bildiği halde kimseyi ihbar etmedi ve kimseden şikayetçi olmadı Lefter…

“15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleri ile karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Kızlarım çok küçüktü. Onları öldürmeye kalktılar… Çok sordular kim yaptı diye, ama o gün de söylemedim, bugün de söylemeyeceğim. Babam garibanın tekiydi, hala ağlarım yaşananlara…”

Lefter hakkında bilinmeyenler

Hayatı böyle dolu dolu yaşamıştı Lefter. Enteresan sayılabilecek özellikleri de yok değildi. Mesela çalım atmayı, çiğ karnabahar yemeyi, Zeki Müren dinlemeyi çok severdi. Maçlardan üç gün önce kendini her şeyden çekip sabahları bonfile, yürek ve dalak gibi kan yapıcı şeyleri yer, şekerle karışmış yumurta içerdi. Uçağa binmeyi, içki ve sigara içmeyi, sinemaya gitmeyi ve sağaçık oynamayı hiç sevmezdi… Bir kızı ve eşi Galatasaraylı iken, diğer kızının Fenerbahçeli olması hakkında “olur böyle şeyler” diyen Lefter, izlediğim en büyük futbolcu B. Fikret’tir diyordu.

Letfer’in rekorları

Türkiye Futbol Federasyonu’nun 50. Maç Altın Şeref Madalyası’nı alan ilk futbolcusu olan Lefter, Süper Lig’de penaltı atan ilk futbolcu olma özelliğini elinde bulundurmakta. Adına jübile düzenlenen ilk futbolcu

Bir efsane geçti bu dünyadan. Başarılı, mütevazi ve daha sayılacak birçok güzel şeyi ile bir efsane geçti bu dünyadan. Geçti demek olmaz. Geçmedi, hala yaşıyor Lefter kalplerde. Gelecek nesillerce de bilinsin diye, anlatmalı herkese.