Oppenheimer’a gitmeden önce

Cem Tümdağ 21 Temmuz’da vizyona girecek ‘Oppenheimer’ filmi öncesi 2023’te sinemanın ve Nolan’ın durumu üzerine düşüncelerini Muhabbir için yazdı.

Cem Tümdağ – Gösterim sonrası notlar Cuma günü yayınlanacak. Bunlar gösterim öncesi notlar, haliyle spoiler’sız, daha filmi izlemedim. 

Sinema, 1800‘lü yılların sonlarında icat edildiğinden beri, üretim aşamasında çok fazla form değişikliğine uğramamış bir sanat dalı. Kurgu ya da gerçek görüntülerin bir kamera gözüne, oradan kurgu masasına, oradan da seyirciye perdede sunulduğu, neredeyse ilk icadından beri de görsel efektlerin hikayenin bir parçası olduğu bir anlatım dili. 

Tüketim aşamasında ise ne kadar çok değişikliğe uğradı bu sevdiğimiz sanat dalı. Günümüzde 300 milyon dolar harcanmış dev bütçeli bir yapım beyazperdede ulaştığı seyirci miktarı kadar; 6 inçlik (ya da 15 santimlik) bir telefon ekranından eşit derecede izleyiciye ulaşıyor. Büyük sinema salonlarındaki tüketim yerini önüne soundbar eklenmiş yüksek çözünürlüklü televizyonlara; cep sineması deneyiminin de yerini laptopta film izlemeye bıraktığı günümüzde halen milyonlarca dolar harcayıp bu sanatı dev perdede izlemesi için seyirciyi teşvik eden yapımcı ve yönetmenler var. 

Filmin kurgucusu Jennifer Lame’in kurguladığı, Oppenheimer’ın görsel dili hakkında bize detaylı bir bilgi veren ve oldukça heyecanımızı arttıran 5 dakikalık bir Opening Look.

Bu yapımcılar ve yönetmenler, sinemanın en iyi şekilde deneyimlenebileceğinin dev perdede olduğuna inanıyorlar. Ancak genel olarak sinemanın tüketim biçimi değişiyor. Sinema, hala en iyi şekilde dev perdede deneyimlenebilecek bir sanat dalı. Ama bu deneyimin önüne geçen finansal koşullar, pandemisel koşullar, Netflikssel koşullar ve hdfilmcehennemisel koşullar diye 4 ayrı dala ayırıp bunları açmakla kesinlike vakit kaybetmeyeceğimiz sorunsallar mevcut.

Bir Oppenheimer film öncesi yazısında bu uzun girizgah neden var? 

Tabii ki Google’da üst sıralarda çıkmak için. Haha haha ho. Neyse, asıl cevap ise çünkü bu filmlerden az kaldı, az yayınlanıyor, çekilmiyor. Tüketim alışkanlıklarımızın değişmesi, paranın streaming hizmetlerine ve onların da daha fazla izletmeyi amaçlamasıyla dizi yayınlamayı tercih etmeleri, beyazperdede büyük ve özgün film izlememizi senede 1 ya da en fazla 2 filme indirdi. Bu yüzden kendi kitlesini oluşturmuş Nolan (ve Villeneuve, Cuaron, Inarritu ya da Gökbakar, hehe) gibi yönetmenlerin kendilerince geliştirdikleri yapımlara stüdyoların büyük paralar dökmeleri halen değerli. 

Nolan ve görüntü yönetmeni Hoyte van Hoytema IMAX ile Oppenheimer’ı çekmeyi anlatıyor.

Nolan, IMAX film teknolojisinin gelişmesinde ve kullanılmasında çağımızda en büyük fark yaratan yönetmen. İşin komik/tuhaf yanı onunla birlikte bu teknolojinin sınırlarını en çok zorlayan ikinci isim Tom Cruise. (Bir gün buna bir Muhabbir Youtube videosunda çok daha detaylı girişeceğim ama Juba’nın Gladyatör’ün son sahnesinde dediği gibi “henüz değil”.) Bu iki seyirci odaklı hikaye anlatıcısı, aksiyonu bir araç olarak kullanarak hikayelerini bir bilgisayar oyununa dönüşen yüksek bütçeli filmler dünyasından ayrıştırıp kendi yüksek bütçelerini sinema sanatının merkezde olduğu bir deneyime evirdiler. 

Batman Üçlemesi Sonrası Nolan

Nolan 2012’de The Dark Knight Rises’ı çekip Batman (ya da Dark Knight) üçlemesini bitirdikten sonra, yönetmen ve yapımcı olarak istediği her şeyi çekebileceği bir zirveye çıktı. Bundan sonra da Interstellar (2014), Dunkirk (2017) ve Tenet (2020) çekti. Benim görüşüm bu filmlerin her biri onun sinemasında daha üstüne koyarak hikaye anlatıcılık tekniğini mükemmelleştirdiği eserler oldu. Ancak kamunun gözünde özellikle son 2 film Nolan’ın en kötü filmleri (bkz, alttaki IMDB post’u). 

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

IMDb (@imdb)’in paylaştığı bir gönderi

Buna kesinlikle katılmıyorum, çünkü ben o 2 filme de bayılıyorum. Aksiyon sinemasında günümüzde geldiğimiz noktayı tanımlayacak, hikaye anlatımında çığır açan filmler olduklarını düşünüyorum. Görsel olarak uçan kaçan bilgisayar efektleriyle kör olmadığımız, pratik efektler ile daha önce benzerini (en azından bizim kuşakta) pek az gördüğümüz örneklere şahit olmamızı sağladı. Ve bunları kamera teknolojisinin en üst kalitesiyle bizlere sunacak özgürlüğe sahipti. 

Beni geç Tarantino bile Dunkirk başyapıttı diyor, ey halkım.  

Oppenheimer’dan da beklentim bu seviyede, kamu beğenir beğenmez bilmiyorum, umurumda da değil açıkçası. Ben 10 yaşındayken Memento’yu yayınladı, ben o filmi herhalde ilk 15 yaşında falan izledim, o zamandan beri de bu adamın filmleriyle büyüdüm, ufkum genişledi, tekrar izledikçe çok şey öğrendim. Bence sinema sektörünün de özellikle hikaye anlatıcılığı temelinde öğrenmesi gereken çok şey var, kurgusundan ve bir hikayeyi nasıl seyirciye sunduğundan. 

Reis Tenet’in yayınlanma sürecinden hoşlanmadığı için Warner Bros’u paketleyip Universal’e geçti, ilk kez onlarla bir film yayınlıyor. Çok uzun süredir PR kampanyası yürüyorlar filmle ilgili, Twitter timeline’ım Cillian Murphy viralleriyle dolup taştı haftalardır.

Sinemanın tüketimi üzerine bu kadar kafa patlatmamın sebebi hala günler öncesinden bilet beklemeye değeceğini düşündüğümüz filmler artık pek ender. Cuma sabahı elime geçen ilk seansta Happy Nolan Day kutlamamı yapacağım, sonrasında da film üzerinde çok da fazla bir şeyler düşünme fırsatı bulmadan, yayın yönetmenimin emirleri doğrultusunda spoiler’lı eleştiri yazımı yazacağım (spoiler alert: atom bombası patlıyormuş). 

Barbie’li günler dilerim.